Defibrilatör, hayatı tehlikeye sokabilecek kardiyak (kalple ilgili) ritim bozukluklarında, ventriküler (kalp karıncıklarındaki) fibrilasyonda (V-fib) ve kalp atımı alınamayan ventriküler taşikardi (V-tach) gibi durumlarda kullanılmaktadır.
Ayrıca, bu sanıldığının aksine kalp durması (kardiyak arest) gibi bir durum ortaya çıkmadan önlenebilmesi için de kullanılabilmektedir. Kalp durduktan sonra (asistol) defibrilatör işe yaramaz, sadece ilaçlar ve CPR (Kardiyopulmoner Resüsitasyon ya da “yapay solunum”) işe yarayabilmektedir.
Defibrilatör Hakkındaki Yanılgılar
Filmlerde görülen düz çizgi, neredeyse her zaman kalp durmasına işaret etmektedir; fakat defibrilatör bu durumlarda neredeyse hiç kullanılmamaktadır, yani dizi ve filmlerdeki o sahneler sadece işin dramatize edilmesinden ibarettir. Bu, birinci hata, abartmadır.
Defibrilatörler, yaklaşık 3000 voltluk bir potansiyel fark uygulamaktadır. Bu, kulağa inanılmaz gibi gelse de elektrik potansiyeli 1 saniyenin 1000’de birinden daha kısa süre için uygulanmaktadır. Buna rağmen bu sürede geçen akım, 100 Wattlık bir ampulü 23 saniye boyunca yakabilmektedir.
Yine de bu tür bir uygulama, neredeyse hiçbir zaman hastayı yay gibi gerip, göğsünü havaya fırlatırcasına hoplatmamaktadır. Eğer ki pedallar yerleştirilmesi gereken noktalara yerleştirilirse, kaslar bu şoktan oldukça az etkilenirler ve bu nedenle pek kasılma yaşanmaz.
Kaslar kasılmadığı için de göğüs yukarı doğru fırlayamayacaktır. Sadece kötü ya da isabetsiz yerleştirildiğinde ve bazı özel durumlarda kaslar da şiddetle uyarılabilmektedir. Bu zamanlarda bile, sadece sert bir titreme görülmekte, hasta yay şeklini almamakta ve göğüs yukarı fırlamamaktadır. Bu da ikinci abartma olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bir diğer hata, şokun amacıyla ilgili düşülen yanılsamadır. Birçok yapımda sanki elektrik şoku vermek, düzensiz bir kalp ritmini düzene sokuyormuş ve kalbi tekrar çalıştırıyormuş gibi anlatılmaktadır. Ancak bu işlem sırasında olan şey yanılgının tam tersi şekilde gerçekleşmektedir: bu devasa elektrik şoku, kalbi ani bir şekilde asistole (kalp durması) sokmaktadır.
Ancak beyin ve kalbin kendi sinir ağı, tekrar elektrik atımları ürettiği için, bu anlık kalp durmasından sonra tekrar eski ritminde, normal şekilde çalışmaktadır (şok işe yaradığı takdirde). Yani şokun temel amacı, kalbi normal ritmine sokmak değil, kalbi anlık olarak durdurmaktır. Kalbi normal ritmine sokan şey zaten kalbin kendi elektriksel atım mekanizmasıdır.
Son bir hata da bu şokun uygulanma biçimiyle ilgili olmaktadır. Filmlerde neredeyse her zaman anterior-apeks şemasında defibrilasyon uygulanmaktadır. Bu şemada, pedallardan biri sağ omzun biraz altına, diğeri sol koltuk altının alt kısmına, kalbin biraz alt-yanına yerleştirilmektedir.
Kısaca, filmlerde gördüğümüz gibi ikisi de her zaman kabaca göğüs üzerine konmamaktadır. Fakat kabaca göğüs üzerine yerleştirilme işlemi de tamamıyla yanlış değildir. Bu, bazı durumlarda doğru bir uygulama olmasına rağmen tercih edilen bir uygulama olmamaktadır.
Çünkü elektrik potansiyeli, birbiriyle aynı hizada olan iki noktaya uygulanmakta ve şoktan istenen verim elde edilememektedir. Daha doğru ve sıklıkla tercih edilen uygulama, anterior-posterior şeması olmasıdır. Burada, pedallardan biri kalbin üzerine, göğse konmaktadır. Diğeri ise hastanın sırtına, kalp hizasına yerleştirilmesidir. Böylece iki pedal arasından akan yük, doğrudan kalp üzerinden geçmekte ve en çok onu uyarmaktadır.
Bu şema, daha ziyade uzun dönem elektrotlar için kullanılsa da mümkün olduğunda metal pedallı defibrilatörler için de yaygın olarak kullanılmaktadır. Buna bir hata demek belki doğru olmaz; ancak filmlerde daha sık tercih edilen şemanın gösterilmemesi, büyük ihtimalle göze daha çirkin gelmesindendir. Zira hastanın yan çevrilmesi gibi birçok bağımlı değişken bulunmaktadır.